10 Şubat 2012 Cuma

Armstrong ve Contador

Türk sporunda eksik olan şey ne kötü atletler, ne de şartlar. Sporda eksik olan şey kültür. Şu an Türkiye'de bisiklet sporuyla çok ilgilenen ve muhtemelen aynı anda bisiklete binsek sadece tozunu göreceğim çoğu sporcu Bisiklet sporunun kültüründen bihaber ve tek bildikleri şey Lance Armstrong ve O'nun yarattığı mit. Halbuki bu spor Lance Armstrong'dan ibaret değil. Bisiklet kültürü Türkiye'de yavaş yavaş oluşuyor (futbol ve basketbolun bile daha yeterli olmadığını düşünürsek çok iyi bir yerde diyebiliriz) bu konuda katkı sağlayan herkese teşekkürler. Aşağıdaki yazı son bu blogun İngiliz yazarının (amatör bisikletçi ve avukat Ian Collins @IanCollinsIzmir) yazısının üstüne benim tercümem, ekleme çıkarmalarımla oluşmuştur.


Armstrong:


Armstrong: Kabus senaryosu geçen hafta sona geldi ve Federaller 2 yıllık yorucu ve bir çok yargı alanını kapsayan 2 yıllık çalışmanın dava açılmadan kapandığını açıkladılar. Sebep gösterilmedi. Tartışmalı yıldızın fanları bunu yeterli suçlamalara yönelik delil olmayışından olduğunu düşünmek isteyebilirler, Armstrong'un dopingci, hilebaz olarak görmek isteyenler ise danışmanlarının bu davanın devam etmemesi konusunda ipleri sıkı tuttuğunu düşünüyorlar. Gerçek ikisinin arasında bir yerde olabilir. Federaller yakın zamanda BALCO fiyaskosu yüzünden zor duruma düşmüşlerdi ve tekrar kaybetmek istemiyorlardı ve Armstrong hatırı sayılır derecede iyi bir savunma takımı oluşturmuştu. Belki de "olağan şüphenin ötesinde" görüşünün suç kanısı için yeterli olmadığı görüşündelerdir. Sızıntılar, soruşturmayı yapanların kararı sadece 30 dk. önce öğrendikleri ve bütün delillere sahip olduklarını düşündükleri için karara inanamadıklarını söylüyor. Şüphesiz ellerinde bir çok farklı kaynaktan Lance'in Tour'larda doping yaptığına dair kanıtlar vardı ama bu soruşturma O'nun hile yapıp yapmadığıyla ilgili değildi. Bu dava federal bir sahtekarlık, vergi ve uyuşturucu ticareti ile ilgiliydi. Belki de "tam" bir dosya için gerekli delillere sahip değillerdi. Belki de Lance'in yukarılardaki arkadaşları dosyanın kapanması için baskı yaptılar. Sızıntılar kararın tek bir kişi tarafından verildiğini söylüyor. Eğer bu doğruysa Lance'in en akıllıca hamlesi "Felaketin Efendisi" Mark Fabiani'yi halkla ilişkileri ve lobi faaliyetleri için işe alması oldu.

Lance taraftarları şu an mutlu olsa da Lance'in hak ettiğini almasını isteyenler (blog yazarlarınız dahil) umutlarını bir kamu davasına ve Amerikan anti-doping kurumlarına taşıyor. Ne olursa olsun bunlar Lance'in Tour birinciliklerini geri vermesine yol açacağa benzemiyor. Başka bir deyişle, bütün makul bisiklet fanları Lance'in Tour'u kazanmak için doping kullandığını ve bütün rakiplerinden daha fazlasını ve daha iyisini yaptığını bilecek. Sadece gerçekten kendini bisiklete adamış hayranlar bütün yalanları didikleyecek (kanserden sonra kilo kaybı, normalden büyük kalp, yüksek kadans, en fazla teste giren atlet) ama sıradan izleyiceler doping dedikodularını başlatan "kıskanç" Fransızlara kızmaya devam edecekler. Ne olursa olsun unutulmaması gereken bu adam ilk Tour'a katıldığında ne zamana karşı yapabiliyor ne de tırmanabiliyordu, sonradan 99'da Tour'a döndü ve Sestriere'i motorsiklet üzerindeymiş gibi tırmandı. Bunun sadece tek bir açıklaması var.



Contador: Lance güzel haberleri alırken bir kaç gün sonra Alberto 2 yıl men ve 2010 ve 2011'de kazandığı Giro ve Tour 1.liklerinin iadesi cezasını aldı(ceza geçmişe yönelik olduğundan Ağustos 2012 gibi geri dönecek). Kararı duyunca çok sinirlenmiş olmalı çünkü bu cezayı kanında Dünya'da sadece bir kaç anti doping merkezinin tespit edebileceği kadar küçük miktarlarda clenbuterol bulunduğu için aldı. Söylendiğine göre kan transfüzyonuyla Tour öncesi kilo vermek için doping yaptığına ve tekrar kan değerlerinin temiz çıkması için yaptığı transfüzyondan kaldığına dair büyük şüpheler vardı. CAS kan dopingi suçlamasına göre karar vermedi. Aslında Contador clenbuterol'ün vücuduna nasıl girdiğine dair açıklama yaptı. Clenbuterol yetiştiriceler tarafından yasadışı olarak hayvanların daha çabuk büyümesi için kullanılıyor. Contador'da bozulmuş etleri suçladı. Bu CAS'ı tatmin etmedi. CAS clenbuterol'ün ettense diğer takviyelerde bulunmasının daha olağan olduğunu söyledi. Diğer bir deyişle, CAS Contador'un doping yaptığına karar vermedi sadece clenbuterol'ün etten geldiğine ve Contador'un savunmasına inanmadıkları kararını verdiler. Böyle olunca, başka bahanesi olmadığından, pozitif test onu bir atlet vücuduna giren her şeyden sorumlu olduğundan dolayı otomatik bir men cezasına götürdü. Bazı yönden Contador'a olan saygımız olsa da savunması çoğu yönden gülünçtü. Sadece yarıştığı takımlara ve takım arkadaşlarına bakmak yeterli. Muhtemelen Tour'da bir kan transfüzyon'u yaptı ve yakalandı ama bunu jenerasyonun en iyi yarışçısı ve Koca Texaslı'dan daha heyecan verici bir Genel Klasman sürücü olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

22 Temmuz 2011 Cuma

Tour de France 2011 #6 - 22 - 07 - 2011

Kamera Paris'in üstünde dolaştıktan sonra pencereden bir evin salonuna girer. Masada orta yaşlı yakışıklı bir adam sıkıntılı bir şekilde oturmaktadır. Kapı çalınır, içeriye karizmatik bir adam girer.
- 50 kişiyi işsiz bırakmak istemiyorum, takımda kalacağım.
Voeckler'in bu sene başardığı işler film olursa (kazanırsa bu sene kesinlikle olmalı) ilk sahne bu olur heralde. Takım kapanmak, kendisi de Cofidis'e gitmek üzereyken son anda Europcar'ın sponsor olmasıyla yeniden hayata dönen Jean-René Bernaudeau ve Voeckler. İşte bazen hayat böyle tuhaf davranıyor insana. Europcar sponsorluk bütçesini bu sene başka bir şeye harcasaydı bu kadar karlı olabilirler miydi, Voeckler Cofidis'e gitse böyle bir başarı yakalayabilir miydi, son tarihi geciktirmesine rağmen UCI tarafından 3 gün daha süre verilen Europcar wildcard alamasaydı biz böyle bir efsaneye tanık olabilir miydik? İşte bazen kader zarlarını üstüste atıyor, bu zarların hepsi 6-6 geliyor ve karşımıza böyle olaylar çıkıyor. Esas olan ise kader bu zarları fırlatırken sizin hazır olup olmadığınız. 6-6 gelen zarları doğru kullanamazsanız rakibiniz sizi 2-1'le kırıp mars yaparak oyunu alıp tavlayı koltuğunuzun altına sokabilir. Bu hazırlanma ise zarları bekleyerek olmuyor, zarlar gelene kadar çalışarak, kendini ve etrafını hazırlayarak oluyor. Zaten zarlar da genelde böyle adamlara geliyor. Takım yapısı, bisikletleri, Lance Armstrong'un dediği gibi "rockstar" Pierre Rolland'ıyla, her pedalında azim olan Voeckler'iyle Europcar şimdiden bana göre Tour'un galibi, Paris'te sarı mayo onların olsun ya da olmasın. Bazı müzisyenler grup kurduklarında başarılı olamazlar ya da solo kariyerleri eski gruplarından çok daha iyidir. Eric Clapton böyle biridir mesela, Cream döneminin en büyük gruplarından biri olsa da Eric Clapton bana göre en iyi albümlerini soloyken yapmıştır. Ozzy Osbourne'un dünya starı olma dönemi de Black Sabbath dönemine rastlar ama kendisini bu The Osbournes falan olayından dolayı Sabbath'ın üstünde saymak istemediğinden dolayı saymıyorum. Neyse bu başka bir konu. Andy Schleck'te bugün aynen böyle yaptı, abisiyle Contador'a yaptıkları işbirliği her ikisi için de çok iyi geçmiş sayılmazdı. Sonunda Andy kendi rotasını çizdi, riski aldı ve inanılmaz bir solo yaptı. Takımı O'nun kaçışını garantiye almak için kötü olduğu inişte ona yardımcı olsun diye Maxime Monfort'u göndermişti. Zaten Schleck kardeşleri bu turda bir adım öne çıkaran şey takımlarıydı bana göre. Rahatlıkla 1-2 etap kazanabilecek Cancellara bile onlar için çalışmaktan başka bir şey yapmadan pedal çeviriyor 3 haftadır ama yine de Andy'i etap zaferine ve Tour'un muhtemel galibiyetine götüren şey bugün yaptığı solo atağıydı. (Takımının bugün yaptığını Clapton'ın arkasında çalan isimsiz virtüözlere benzetsek?) Bir ara yokuş aşağı inerken Monfort'un önüne geçip onu çekmesi bile ne kadar iyi hazırlandığını ve bunu ne kadar uzun zamandır beklediğinin göstergesiydi. Andy'nin kaçışına cevap veremeyen sarı mayo ekibi Andy yavaşlamaya başladığında temposunu hızlandırdı ama herşey için çok geçti artık. Tek kazançları Contador'un artık potansiyel sarı mayo adayından çıkması oldu. Duvara çarptı diyemeyiz son çıkışta performansı için ama ayakları yetmedi diyebiliriz. Önce düştü sonra ayağa kalkıp hızlandı ve yakaladı ama o tempoda devam edemeyip 2600 metrede yalnız başına kaldı Contador. Yüz ifadesi kendisini çok sevmeyenler için bile acı vericiydi. Görüntüsü ise Loneliness of a Long Distance Runner şarkısını hatırlattı.

Bugünkü etap Kraliçe etaptı ve adının hakkını verdi, yarınki etap için ne dememiz gerek bilemiyorum. Önce hafif bir inişle başlayacağımız etap 14 km sonra ilk tırmanış sınavını vericek. 1 numaralı kategoriden bir tırmanış olan Col du Télégraphe 12.5 km uzunluğunda, 5 km inişin ardından dün kolay tarafını gördüğümüz Col du Galibier'nin zor tarafını göreceğiz bu sefer. 2000 metre yüksekliğe ulaştığımızda çıkışın eğimi 8 km boyunca 7.8 ile 9.7 arasında olacak. Yazarken bile heyecanlandığım bu tırmanış ise yarışın son noktası bile değil ortası. 50 km'lik bir inişin ardından bisiklet dünyasının en prestijli tırmanışı olan Alpe d'Huez'in eteklerine varıyoruz. Tırmanışın başında yarın belirleyici olabilecek Sprint kapısı bulunmakta, yeşil mayo için önemli puanlar olabilir. Yüzde 10.0 eğimle başlayanve sürekli artan azalan Alpe D'Huez muhteşem bir Tour kapanışı. Bu tırmanışın özelliği eğim farklarının çok olması ve en başında da en sonlarına doğru da ataklara müsait olması. Alpe D'Huez videolarını youtube'dan izleyin ve buranın ne kadar efsane bir bitiş olduğunu kendi gözlerinizle görün. Bu kadar eğim Schleck'lerin yararına, eğer Voeckler sarı mayoyu istiyorsa Galibier inişinde atak yapmaya çalışır yoksa sarı mayo ve üstelik podyum şansı da başka bahara kalır gibi gözüküyor. Cadel Evans'ın elinde zamana karşı kozu var ama O'da bu muhteşem formunu taçlandırmak istiyorsa atak yapmalı. Contador bu kadar çabuk pes eder mi? Samuel Sanchez'e bu uzun iniş avantaj yaratır mı? Cunego bizi şaşırtabilir mi? Pierre Roland ilk 10'a girer mi? Yeşil mayo el değiştirir mi? Tüm soruların cevabını yarın alacağız, şimdi biraz müzik dinleyelim.


20 Temmuz 2011 Çarşamba

Tour de France 2001 #5 - 20.07.2011

Bisiklet yarışında özellikle Tdf'nin 3. haftasında tahmin yapmak oldukça güç. Bir de buna hava şartlarını falan eklediğinizde tahmin yapmak bahis oynamaktan piyango almak haline geliyor ama yarışan Thor Hushovd gibi komple bir sporcu varsa yaptığınız tahminin tutma ihtimali yüksek. Tour'un bu sene gördüğü açık ara en başarılı adam kendisi. Dünya şampiyonunun böyle insiyatif alması da biz izleyenler açısından bir şans. Bir de kazanmak için yarışmadığı sıralarda Tyler Farrar'a yardım ettiğini düşünürsek adamın ne kadar başarılı olduğunu daha iyi anlayabiliriz.
Dünkü etapta, sonunda Contador inisiyatif alarak atak yaptı. Atak Cadel'e karşı başarılı olmasa da bu Tour'un başından beri silik gözüken ve iyi takımlarının sayesinde buraya kadar geldiğini düşündüğüm Schleck kardeşleri silkelemeyi bildi. Voeckler'in ise açıkçası dünkü ataklara cevap verememesi sayesinde bundan sonraki etaplarda sarı mayoyu taşıması biraz hayalperestlik olur. O'nun açısından en büyük hedef podyum olmalı ve zamana karşıyı da hesaba katarsak bunu yapabilir. Aklıma takılan tek şey ise maalasef Contador'un bu atakları "dinlenme günü"nün ardından yapmış olması. Geçen hafta dağlarda Voeckler ile bile kapışamayan Contador'un bir anda bu kadar iyileşmesi maalasef o meşhur (yabancılar infamous der ya aynen öyle) dinlenme günlerini akla getiriyor. Neyse bu sporu sevenler her zaman bunu da gözönünde tutmalıdır ve varlığından haberdar olmalıdır diye düşünüyorum.
Bugün Fransa'dan İtalya'ya geçiyoruz. Biz İzmir'den ışıkları gözüken adalara gitmek için 30 parça kağıt götürmek zorundayız ve çoğu zaman da ordaki görevlilerin insafına kalıyoruz. Bir Türk olarak bunları hayal edebilmek bile çok güzel. Düşünsenize evden bisikletle çıkıyorsunuz İtalya'dan peynir alıp eve dönüyorsunuz. Şu an kim olduğunu hatırlamıyorum ama biri bahsetmişti. İspanya - Fransa treninde Fransa'ya kaykay yapmaya giden 12 yaşında bir ispanyol gördüklerini anlatıyordu. Neyse bu kadar sosyal mesaj yeter. Bugünkü etapta çıkışlar değil inişler konuşulacak, etabın son kısmı neredeyse 50 km'lik inişten oluşuyor (arada bir tane 2. kategoriden tırmanış var). Andy Schleck burası hakkında "eğer yağmur yağarsa hastanelik olanlar olur, burası gerçekten çok tehlikeli" minvalinden açıklamalar yaptı. Sadece bu bile inişin bu etapta belirleyici olacağını gösteriyor. Samuel Sanchez burada bir fark yaratabilir. Dün zorlanan Voeckler'in sarı mayoyu bugün devredeceğini düşünüyorum, çok iyi bir yarış geçiren Cadel Evans'a sarı mayo yakışacaktır. Cadel Evans'ın Schleck'leri bugün bitirmesi gerektiğini düşünüyorum. Schleck'lerde ne iniş ne de zamana karşı kabiliyeti var ama yüksek dağlarda Cadel'den daha iyiler o yüzden zaman farkını burda arttırıp onları sadece podyum için iddialı hale getirebilir.
Etabın genel hali ise kaçış için dizayn edilmiş gibi, ana grup kaçanlara izin vericek ama ya sondan bir önceki inişte ya da son çıkışta birilerinden atak göreceğiz. Ataklar nasıl dizayn edilecek, ataklara kimler cevap verebilecek orası ise muamma. Pinerolo bize Paris'e sarı mayoyla gidebilecekler için genel geçer bir görünüm verecek, gerisi ise sonraki etaplarda.

19 Temmuz 2011 Salı

Tour de France 2011 #4 - 19.07.2011

Tour de France'ın 3'te 2si bitti, önümüzde muhteşem Alpler, sarı mayoda sürpriz bir isim ve her saniyesini izlememiz agereken muhteşem etaplar var. Bugünkü etap bizi Alpler'e götürmek için dizayn edilmiş bir rota gibi gözüküyor. İyi dağ çıkabilen sprinterların mücadelesi olacak, yeşil mayo için önemli puanlar taşıması da bu etabı özel kılıyor. Bugünden sonra yeşil mayo mücadelesi verenlerin Tour'da pek esamesi okunmayacak o yüzden bugün kaybetmek istemeyenler bazı adımlar atmalı. Bu etap ilk haftalarda olsaydı toplu bir sprint finişi bekleyebilirdik ama 3. hafta olması, sarı mayo adaylarının çok olması etabı bir kaçış galibiyetine dönüştürecek gibi gösteriyor. Hatta şöyle söyleyebilirim eğer sarı mayo olmasaydı bu etabı kim kazanır sorusuna vereceğim cevap Thomas Voeckler olurdu. Etabın sonunda pek teknik olmayan ama gelen meteoroloji raporlarına göre zor bir olacağı gözüken inişin de Samuel Sanchez tarafından affedilmesi söz konusu olamazdı ama GC'de 6. olan bir adamın tek başına öyle inmesine pek göz yumulmaz.
Thor Hushovd harika bir TDF çıkarıyor. Özellikle son kazandığı etap müthişti. Bugün de kendisinden bir şeyler bekleyebiliriz, bu senenin kahramanı Hoogerland, Gilbert (kaçmasına Htc izin vermez gibi), Chavanel, geçen sene buralarda kazanan Paulinho ( üstelik Radioshack'in artık biraz kendini göstermesi de lazımken) oluşması kesin gibi gözüken kaçış grubunda olabilecek isimler. Özellikle Voeckler'in taktiği - şu ana kadar tutmuş gözüküyor - pelotonu yavaşlat, kaçış grubundakilere izin ver olunca kaçış grubu galibiyetinden başka bir şey düşünmek biraz zor.
Benim fantazim ise şöyle, Voeckler kendisini pek zorlamayacak olan tırmanışın sonunda atağa kalkar, Cadel'den, Contador'dan, Schleck'lerden daha iyi inişçi ve onlara karşı zaman kazanabileceği tek etap olduğu için kendini riske atar, muhteşem bir solonun ardından rakiplerine 15-20 saniye daha fazla fark atıp etabı tamamlar. Düşünmesi güzel, uygulaması zor ama Voeckler için bir nevi zorunluluk. Alplerde mutlaka zaman kaybedecektir, Paris'te sarı mayo hala hayal gibi görünse de ilk 3'te bitirmek için bu riski alabilir.
Göreceğimiz yerlere gelince, Saint-Paul-Trois-Châteaux şehrin sembolü olan orta çağdan kalma kilisesiyle meşhur. Ayrıca bölge önemli bir şarap ve gastronomi merkezi. Etabın bitişi olan Gap ise Napoloen'un yarattığı bir geçiş noktası. Geçen sene Gap'in kuzeyinden iniş gerçekleşmişti, bu sene batısından inilecek. Sadece bu bile Gap'in nasıl bir kavşak olduğunu gösterir nitelikte. Etabın içerisinde göreceğimiz Suze-La-Rousse'de bir şarap üniversitesi mevcut. Diğer geçeçeğimiz bütün kasabalar da şarap üzerine uzmanlaşmış durumda ve çoğu hala eski tarihi yapısını koruyor.
Bugün Tdf'nin tatil günü olduğu gibi ben de kendime bir tatil yaptım ve Kaş'a gittim. Kaş'ı bilenler vardır, en güzel denize girilecek yerlerden biri tekneyle gidilen Limanağzı koyu. Buraya kara yoluyla ulaşılamıyor dolayısıyla doğanın hala bakir olduğu söylenebilir. Gidebileceğiniz 4 tane tesis var, bunlardan ilkine indiğinizde karşınıza çıkan ilk görüntü koyun biraz yukarısında yarım kalmış bir inşaat. Artık otel mi villa mi pek bilemiyorum ama bu mimari ucubenin doğanın ırzına geçtiğini görmek için insan olmak yeterli. Bu yapının biraz ötesinde de bir otel var. 10 sene sonra buranın bir oteller cenneti olabileceğini kestirmek güç değil. Otel yapılıp insanlar bu yerde kalınca, çöp üretecek, tuvalete girecekler, bu tuvaletler denize akacak, başka biri iyi yatırım deyip bir sürü ağaç kesip başka bir otel yapacak ve bir süre sonra Kaş'ın en güzel yeri mahvolacak ve içine edilmek için başka bir yer bulunacak. Açıkçası ne biyoloğum ne de çevreci sayılırım ama bu tecavüz karşısında üzülmemek için biraz vicdan biraz da ahlak sahibi olmak yeterli. Tour de France'ın bize öğretebileceği sadece muhteşem atletler ve insanüstü mücadeleler değil aynı zamanda çevreye verdiğimiz değer de olabilir. Bize göre köy sayılabilecek yerlerden geçerken helikopter görüntüsünden bile altyapının iyi olduğu ama doğanın ve tarihin mümkün olduğu kadar korunduğunu ya da korunmaya çalışıldığını anlayabiliyoruz. Hiçbir turist rehberinde gözükmeyen yerlerin bile bizler için Elflerin yaşadığı yerler gibi gözükmesi biraz da bundan. Bizim ülkemizde ise kendi haline bırakılsa Elflerin göç etmek isteyeceği bir sürü yer var. Biz sadece elimizde olanı koruyalım yeter. Medeniyet çok katlı binalar, alışveriş merkezleri, üst geçitler, alt geçitler, otobanlar demek değildir. Medeniyet aslında doğaya hakim bir biçimde ama doğaya barışık bir biçimde yaşayabilmektir. Hep bahsettiğimiz muhteşem spor kültürü tek başına oluşmuyor, spor kültürü dediğimiz şey varolan kültürün bir parçası, buna bu yukarıda saydıklarım da dahil. Tabii bir alternatif daha var bütün bu Avrupalılar gerizekalı doğrusunu biz biliyoruz diye de düşünebiliriz, ne demiş John Lennon "living is easy with eyes closed, misunderstanding all you see". Yani gözlerimizi kapattığımızda sadece bizim düşündüklerimiz bize doğru gelebilir, cehalet erdemdir!.


15 Temmuz 2011 Cuma

Le Prix de la Combativité

Bir arkadaş mail atıp combativité (combativity, savaşçı ruh) ödülünün nasıl verildiğini sormuş, ona yazdığım cevabı buraya kopyalıyorum.
2003'ten bu yana 8 tane bisiklet yarışı uzmanı her etap için bir kişiyi seçiyorlar ve ona bu ödülü veriyorlar. Etaplarda en çok atan yapan, yarış için en çok savaşan kişi bu ödülün sahibi oluyor. Her etap başına bir ödül verilirken, tour'un sonunda bir kişi super-combatif ödülünün ve 20.000 euro'nun da sahibi oluyor. Geçen sene bu ödülün sahibi kaçışlarla muhteşem etaplar kazanan ve sarı mayo taşıyan Slyvain Chavanel olmuştu

14 Temmuz 2011 Perşembe

Tour de France 2001 #4 - 14.07.2011

Fethiye'de evde eurosport olmadığı için Tour'u gidip civar barlardan açtırıp seyrediyorum. Haliyle seyreden tek kişi ben oluyorum, meraklı insanlar gelip soruyor gayet eğlenceli aslında. Bugün tesadüfen Türkiye tatilinin ilk gününde Danimarkalı biri görüp geldi etabın sonlarına doğru, Contador atak yaptı mı vs. diyerek. Burda neden bu kadar az kişi seyrediyor, Danimarka'da herkes şu an bunu seyrediyordur dedi. Bir şey diyemedim.
Etabın özellikle son 20 kmsi inanılmazdı eve neşeyle döndüm hemen bilgisayarı açıp yazı yazmak, videoları izlemek, yorumları okumak istiyordum. Kapının girişinde televizyon vardı, televizyonda altyazı: "Diyarbakır Silvan'da 13 şehit." Suçlu, suçsuz vs. yorumları yapmak istemiyorum, bunlar özellikle bizimki gibi tartışma kültürünün olmadığı ülkelerde sonsuza kadar uzar ve bir yerden sonra tekrara döner. Tek diyebileceğim bu ülkenin insanın hevesini neşesini kaçıran bir ülke olduğu. Ölenlere Allah rahmet eylesin, yakınlarına sabır versin.

not: bu etapla ilgili yorum yapmak isteyenler yetkinsal@gmail.com adresine atarlarsa isimleriyle birlikte yayınlayabilirim, benim yorum yapamayacak kadar canım sıkkın.

13 Temmuz 2011 Çarşamba

Tour de France 2001 #3 - 13.07.2011

Dünkü etabın sonunda Greipel yumruğunu havaya kaldırdığında Nuri Şahin'in Podolski'ye verdiği ayarı hatırladım. İnanılmaz hırs dolu hareketlerdi ikiside. Bildiğiniz gibi Andre Greiple iyi bir sprinter olmasına rağmen HTC'de Cavendish varken asla Tour'a katılamayacak olan bir yedek takım oyuncusuydu. Kendisi risk alıp daha küçük ve sprinter ihtiyacı olan bir takıma geçti ve Tour'a katılma şansını yakaladı. Cavendish'i geçtiğinde de bu fırsat için ne kadar çalıştığını gösterdi. Spor tarihi bu ve bunun gibi kahramanlıklarla doludur aslında ama bize her zaman çalışmanın ve pes etmemenin önemini anlatır. Greipel'in dün omuz farkıyla kazandığı etap pekala bir Hollywood filmine konu olabilir. Kahramanımız iyidir ama asla en iyi değildir, rakibinin gölgesinde kalır, çalışır çabalar ve geri dönüşü muhteşem olur. Filmin finali de gözyaşları içinde izleyeceğimiz foto finiş sahnesidir.
Her neyse benim için dünkü etabın esas kahramanı tek başına atak yapıp muhteşem bir çaba gösteren Gilbert idi. Her ne kadar bunun HTC trenini dağıtmak için bir taktik olduğunu yarış sonunda açıklasalar da yeşil mayonun yaptığı atak ve sonrasında gösterdiği solo müthiş bir çabaydı.
Bugünkü etap dünden ve geçtiğimiz günlerden daha saf bir sprint etabı. Bu yüzden Tour'un rotası açıklandığından beri herkes bugünün galibinin Cavendish olacağından emin. Aksini düşünmek biraz romantiklik olur ama dün Greipel'in galibiyeti bu romantiklerin eline biraz koz vermiş durumda. Gilbert'in yeşil mayo için atak yapması gerek ama bu atak nerede olur ve ne kadar dayanır meçhul. Sonuç yine toplu sprint finişine ve Cav'ın galibiyetine kalacak gibi görünüyor. Petacchi'nin dün ortalarda olmadığını varsayarsak dinlenmiş olduğunu ve bugün tüm gücünü göstereceğini düşünebiliriz, Greipel ise etap galibiyetinden sonra ekstra bir motivasyon sağlarsa Cavendish'e rakip olabilir.
Dağlardan ve dananın kuyruğunun kopmasından önce son gün. Açıkçası bugün yarışı seyretmeyip akşam videoları okumayı düşünüyorum. Sarı mayonun el değiştirmesi zor bir ihtimal görünüyor ama yeşil mayonun sahibi değişebilir. Bekleyip görelim.